BM kararının Doğu Guta için bir anlamı var mı?
- Kemal İnat
- 19 Mar 2018
- 2 dakikada okunur
Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeydoğusunda yer alan Doğu Guta 2013 yılından beri Esed güçlerinin kuşatması altında ve Suriye ile Rusya’nın yoğun hava saldırılarına maruz kalıyor. Geçen hafta içerisinde yoğunlaştırılan saldırılar sonucu yaklaşık 400 sivil hayatını kaybetti. Saldırılarda özellikle sağlık merkezleri ve fırınlar gibi halkın gıda ihtiyacını karşılayan hedeflerin vurulması, bölge halkının yaşadığı trajediyi daha da ağırlaştırıyor.
Rusya ve Şam yönetiminin Doğu Guta’da Halep ve muhaliflerin elindeki diğer şehirlere karşı uyguladığı stratejiyi sürdürdüğü anlaşılıyor. Bölgedeki muhaliflere karşı savaşı artık bitirip Şam’ı tamamen muhalif unsurlardan temizlemek isteyen rejim, insani maliyetini düşünmeden, topyekûn saldırıya girişti. Belki de insani maliyetin özellikle yüksek tutulmaya çalışıldığı ve bu şekilde hedef alınan şehirde yaşayan insanların bölgeyi terk etmesinin sağlanmaya çalışıldığını ifade etmek gerekir. Şam yönetiminin bu taktiğiyle, Rusya’nın Çeçenistan’da ve İsrail’in Filistin’de uyguladığı stratejiye başvurduğu görülüyor. Gerçekleştirilen katliamlarla oluşturulan korku ve dehşet havası sonucu, hedef alınan bölgede yaşayan sivil halkın o bölgeyi terk etmesinin sağlanmasının hedeflendiği bu stratejiyle, bu şekilde boşaltılan şehirlerin, saldıran taraf için en az maliyetle ele geçirilmesi sağlanıyor. Esed güçleri ve Rusya bu stratejiyi uygularken, hava saldırılarıyla hedef alınan yerleşim yerlerini yerle bir etmeyi tercih ederken, Deir Yasin katliamında İsrail, ilk zamanlarda Irgun gibi silahlı çeteler yoluyla bu “etnik temizliği” gerçekleştirmişti. Ancak 2008, 2009 ve 2014 Gazze saldırılarında İsrail’in de Rusya ve Esed gibi hava saldırılarını öne çıkardığı görüldü.
Doğu Guta’da kalan son hastanenin ve sağlık ocakları ile fırınların vurulması, Şam yönetimi ve ona destek veren Rusya’nın, 2013’ten beri kuşatma altında tuttukları bu bölgeyi artık muhalif unsurlardan tamamen arındırmak istediklerini gösteriyor. Bölgede kalan yaklaşık 400 bin insanın hayatta kalma imkanlarının tamamen ortadan kaldırılması yoluyla göçe zorlandığı görülüyor. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılar öldürülerek savaş hukukunun bütün kuralları ihlal ediliyor. Zaten Ağustos 2013’te bölgeye sarin gazıyla saldırıp bin 400’den fazla kişinin ölümüne yol açan bir rejimden, savaş hukukunun kurallarına uyması beklenemez.
Devamını okuyun...