G-20 ve Türkiye’nin yeri
- Kemal İnat
- 14 Kas 2015
- 2 dakikada okunur
G-20’nin güçlü sanayi ülkeleri, mülteci sorunu, Suriye ve Irak iç savaşları ile bu savaşlar bağlamında bölgede güçlenen terörizm dolayısıyla yaşanan insanlık trajedilerini görmeyip terör örgütlerini yanlış çıkar algıları çerçevesinde bir araç olarak değerlendiren politikalarını sürdürmeleri durumunda uluslararası sistemdeki düzen kurucu pozisyonlarını sürdüremeyeceklerdir.
Bu hafta sonu Antalya’da yapılan G-20 Zirvesi dikkatleri bu uluslararası forum ve Türkiye’nin bu yapı içerisindeki yerine çekti. G-20 olarak bilinen ülkeler topluluğu uluslararası sistemdeki güç dağılımını yansıtan önemli oluşumlardan birisidir. Dünya politikasını etkileme kapasitesi en yüksek
olduğu kabul edilen G-8 ülkeleriyle, güç açısından onlara en yakın olan 11 ülkeyi bir araya getiren bir örgütlenmedir. Bu örgütün toplantılarında dünyanın en gelişmiş 19 ülkesi ve Avrupa Birliği (AB) dünya sorunlarına çözüm bulmaya ve küresel politikaya yön vermeye çalışırlar. Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya üyesi oldukları AB’den ayrı olarak G-20’de temsil edilirler. G-8’de temsil edilmeyen Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin üyelikleri
G-20’yi daha önemli bir platform haline getirmektedir. Güvenlik Konseyi ve G-8 gibi, dünya politikasının şekillenmesinde etkili olan diğer uluslararası kurumlardaki temsil problemlerinden farklı olarak, G-20 bütün kıtalardan en etkili ülkeleri bünyesinde barındırmaktadır.
‘Güçlüler Kulübü’
1999 yılında kurulmuş olan ve “Güçlüler Kulübü” olarak da adlandırılan G-20, dünya ekonomik üretiminin yüzde 84’ünü gerçekleştirmekte ve dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini temsil etmektedir. Üyeleri arasında ABD, Almanya, Fransa ve Kanada gibi Batılı ülkelerin ve Japonya, Çin ve Güney Kore gibi Doğu’nun Batı’nın 200 yıllık üstünlüğüne meydan okuyan ülkelerinin yanında, Güney’in Brezilya, Türkiye, Endonezya, Meksika, Güney Afrika, Suudi Arabistan, Hindistan ve Arjantin gibi uluslararası politikanın şekillenmesinde daha fazla rol talep eden ülkeleri de yer almaktadır. Aslında bu şekliyle bakıldığında G-20 toplantılarının, mevcut uluslararası sistemin en güçlüleriyle onların güçlerine ve dünya politikasını yönlendirme tekeline meydan okuyan yeni yükselen güçleri bir araya getiren ilginç bir forum olduğu görülür. BM Güvenlik Konseyi ve
G-8 gibi kurumlar üzerinden dünya politikasını belirlemeye çalışan “en güçlüler” artık bu kurumların yeterli olmadığını ve “yeni yükselen aktörleri” de oyuna dahil etmelerinin zorunlu olduğunu fark ettiklerinde G-20’yi oluşturmaya karar verdiler. Bu şekilde uluslararası düzene meydan okuyan bu yeni güçleri sistemin içerisinde tutmayı ve alternatif kurumlar oluşturup uluslararası sistemin yapısını kökten değiştirme arayışına girmelerini engellemeyi amaçlamışlardır. Ancak bu amaçlarında çok başarılı olduklarını ileri sürmek yanlış olacaktır.
G-20 içerisindeki birlikteliklerine rağmen, yükselen güçler olarak adlandırılan Brezilya, Arjantin, Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler Batılı ülkelere karşı şüpheyle yaklaşmaya devam etmişlerdir.
Devamını okuyun...